9 Nisan 2023 Pazar

Unutamadığım Oyunlar


 Jackie Chan Stuntmaster: Jackie Chan'in tüm filmlerini onlarca kez izlemiş biri olarak bu oyun benim için başyapıttı. Şüphesiz Ps1'de en çok vakit geçirdiğim oyunlardan biriydi. Dövüşürken Jackie'nin hareketlerinin bu kadar gerçekçi yapılması beni hala şaşırtır. Oyunu her şeyiyle bitirdiğinizde (ya da hile kullandığınızda) Jackie'nin hareketlerinin nasıl kayda alındığını izleyebiliyordunuz. Dövüşlerin arkasından kısa bir ara video sonrası sizi kovalayan bir kamyonla harşı karşıya kalıp Uncharted gibi koşmaya başladığınız sahnelerde kontrolün size verilmesi oyunun en etkileyici yanlarından biriydi. O zamanlar YouTube olmadığından her şeyi sinir olarak sizin çözmeniz gerekiyordu ve pek eğlenceli bir durum değildi. 



Batman & Robin: Ps1'in en zor oyunlarından ve kötü oyunlarından biri sayılan bu oyun aynı zamanda Batcave'e dönerek karakter ve araç değişilebilen ve Wayne Manor'da kısmi olarak dolaşma hakkı tanıyan, aynı zamanda Gotham içinde dolaşma şansı da veren açık dünya (sayılabilecek) bir oyundu. Batman hayranlarının bile nefret ettiği bu oyun kısıtlı oyun arşivimde bulunduğundan Ps1'de her gün kendime bu işkenceyi yapar ve oyunu geçmeye çalışırdım. İpucu toplayıp bunları bilgisayarda birleştirme mekaniği beni ala şaşırtsa da bu oyunun kötü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. apmaya çalıştıkları şeyi anlıyorum ama neden yaptıklarını anlayamıyorum. Her kayıt noktasında zaman ilerleten ve olayları çözmek için üç gecenizin olduğu bu oyunu işkence yapmak istediğiniz Batmanseverlere oynatabilirsiniz. Ben arada yine oynuyor, ya da tam çözüm videolarına bakıyorum. O ayrı bir konu. 




Witcher 2 ve 3: Defalarca kez bitirsem de hikayesine doyamadığım bir oyun serisi. Yan görevleri ilk defa gelişmek değil de daha fazla ilginç hikaye dinlemek için oynadığım bir oyun Witcher. Büyüler, yağlar ve iksirler... Normalde asla bir oyunda bunlara bulaşmam, hikaye kısmını bitirip yeni oyuna geçerim fakat Witcher insanı her özelliği kullanmaya iten bir hikaye deneyimi sunuyordu. Triss ve Yennefer arasında kalan gerçekten benmişim gibi hissediyor, Ciri'yi arıyor, ikinci oyunda gerçekten ideolojimi kurmaya ve arkadaş kazanmaya çalışıyor, savaşın seyrini değiştirmek istiyordum. En ufak yan görevin müthiş bir hikaye kazandırma şansı olduğundan her göreve hevesle atlıyordum. Witcher mükemmel bir hikayeyi keyifli mekaniklerle sunan bir yapım. 



The Movies: Film çekme oyunu, belki de film sevdamı kamçılayan en önemli etmenlerden biri. Hayatımda ilk filmlerimi bu oyunu kullanarak çekmiştim. Müthiş bir deneyimdi. Ara sıra yeniden oynarım. Johnny Depp çocukluğumda da favori oyuncumdu ve sürekli ona filmler çekerdim. Yönetmenin adını Tim Burton koyardım. Sonradan Elle Fannnig ve Emma Stone'u da oyuncum yaparak stüdyomda onlarca filme imza atarak oyun yılının sonundaki ödül töreninde tüm ödülleri almaya çalışır, ileride ödül alacağım günlerin hayalini kurardım.

Lion King: Nes platformunun son oyunu olmalıydı yanılmıyorsam. Güzel anılarım vardır bu oyunla. Filminin hüzünlü yanının aksine Lion King sinir bozucu bir oyundu tabii. Grafikleri bendeki çoğu oyundan iyiydi. Kahramanımızın hareketleri de hoş duruyordu. Tek sorun bu oyunda ne yapılması gerektiğini asla anlamamamdı. Bazı bölümler hafif bulmaca öğeleri barındırıyordu ve bunların mantığını ben bir türlü anlayamıyordum. (Evet YouTube yine yok) 2000'lerin başında sizi sinir etmeyen bir oyun bulma şansınız neredeyse imkansıza yakındı. 



Batman & Flash: Bu oyun aslında yok. Nes'in Monsters in My Pocket oyununun değiştirilerek Batman yapılmış hali. İki kişilik bu oyunu abimle onlarca kez oynadık. Hatta bitirdik. Batman'i yokuş aşağı neden porkatallar kovalıyor diye hiç sorgulamadık. Buzdolabının içinde Mr. Freeze ile dövüşmeyi ve dev bir ahtapotla kapışmayı da sorgulamadık. İnsanlara en sevdiğiniz atari ya da NES ya da Famiclone ne derseniz deyin en sevdiğiniz oyunun gerçekte olmayan bir olduğunu söylediğinizde tepkileri çok tuhaf olabiliyor. Benim için hala en iyi Batman oyunu budur. Tabii ki şaka yapıyorum. En iyisi Batman Arkham City. Ama bu oyunun yeri ayrı. Co-op bir Batman oyunu hala yok. Gotham Knights'ı saymıyorum. 


Captain America and the Avengers: Neden bilmiyorum ama bu oyuna takıntılıydım. Geçemesem de sürekli oynardım. Şehrin altından geçen suyun içine giderek bölümün sonuna ulaşmak gibi yöntemler de bulmuştum. Kaptan America'nın kalkanı epey efektif kullanılabiliyordu. Sonradan öğrendiğime göre oyunda Fast Travel bile mümkünmüş fakat bunun için Avengers gemisine ulaşmak falan gerekiyormuş. 



Pokemon X - Y: Bütünüyle beni içine alan bir Pokemon deneyimiydi. Karakter tasarımları çok başarılıydı. Yaratılan dünyanın Fransız havası etkileyiciydi. Müzikler gaza getiriciydi. GBA oyunlarının minik, tatlı ve güzel dünyasını 3DS'e çok güzel aktarmışlardı. Sonra bunu bir kez daha başardılar fakat Switch dönemiyle Pokemon ne yazık ki düşüşe geçti.



Pokemon FireRed: Oynadığım ilk Pokemon oyunuydu. Hala Zapdos'u nasıl kendi başıma yakaladığımla övünüp dururum. YouTube'dan bir şeylere bakmadan geçilen oyunların yeri her zaman ayrıdır. Oyunda Legendary olduğunu bilmeden yakaladığım Pokemonları düşünüp kendimle gurur duyardım. Müthiş zamanlardı. Her yıl yine bir Pokemon çıkıyor fakat beklediğim gibi olmuyor ne yazık ki. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder