21 Haziran 2021 Pazartesi

Söyleşi 10

 





2010 KUŞAĞI ÖYKÜCÜLERİNİN PENCERESİNDEN SANAT, EDEBİYAT VE HAYAT SORUŞTURMASI

1-      Metinlerinizi var eden dil olan Türkçeye bir gün minnet borcunuzu ödemek için ne yapmak istersiniz?

Aslında minnet borcumu öykülerimi yazarken ödemeye başladım bile. Yazılarımı takip edenlerin bildiği gibi Türkçe takıntım vardır. Dilimizi sürekli nasıl daha etkili kullanabilirim, ona yeni ne katabilirim diye düşünürüm. Bunun üzerine Sözcük Türetme Memuru adlı bir öykü de kaleme aldım. Hüzündürücü, Ardıgüzel, Arkadaşlanmak gibi sözcükler türettim. Bunu yeni öykülerimde de sürdürmeye çalışıyorum. Yeni sözcükler türetmek, bunları öykülerin olay örgüsüne dahil ederek Türkçeye katkıda bulunmak amaçlarımdan biri.

2-Türkçede öykünün şimdiki ve gelecekteki hâli nasıldır?

            Türk öykücülüğü şu an gerçek hayatın gereğinden fazla içine girmiş durumda. Benim gibi gerçeği oyunlaştırmaktan zevk alan edebiyatçılar için bu durum rahatsız edici. Gelecekte bu karamsar havanın dağılacağına inanıyorum. Bunun için çalışıyorum da.


Söyleşi 8

 





İLK GÖZ AĞRISI (17) : Batıkan Köse ve “Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler”

Edebiyat ortamımız, ülkemizin diğer ortamlarından farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az ve sair. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Hem, kağıt oyunu oynayanlar bilir; ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştım. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Onur Çalı 

 

 

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Sevdiğim yazarlarınki gibi öyküler yazmaya çalışarak kendi anlatabileceğim konular bulmaya çalıştım. Bu epey bir zaman aldı. Öykülerimi birkaç dergiye yolladım. Yazdıklarıma güvenmeye başlayınca da bir dosya hazırladım. Ayrı ayrı öykülerin bir kitap olabilecek olgunluğa nasıl gelebileceğini öğrendim. Ve kitaplı bir yazar oldum.

 

Yazma uğraşını neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdın?

Anlatabileceğim konuları en iyi işleyebileceğim türü seçtim. Daha çeşitli olaylar anlatmak, birkaç sayfada daha farklı karakterler anlatmak istedim. Elimdeki malzemeyi öykü yazmak için kullandım. Kendime öyküde daha fazla güveniyorum.

 

Söyleşi 9






Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Bu kaçıncı öykü kitabınız?



1995 İstanbul doğumluyum. MSGSÜ’de Sinema-Tv bölümü öğrencisiyim. Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap ikinci öykü kitabım. İlk kitabım olan Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler 2015 yılında yine İletişim Yayınları’ndan çıkmıştı. Onun öncesinde de ilk öykülerim Kitap-lık dergisinde yayımlandı.



Noktaya ihtiyacımız olmadığında bize başka öykülerin kapısını açıyorsunuz. Nereden aklınıza geldi?



Öyküsünü bitirmek isteyen ama elinde hiç noktası kalmamış bir yazar fikriyle başladım. Ortaya noktalama işaretlerinin İmlaevleri’nde satıldığı bir dünya çıktı. Sözcük türetme memurunun, bahane bulma bürosu çalışanının hayatı gibi farklı bir konuyu anlatmak için gereken farklı dili kurarak, farklı bir sonuca ulaştım. Anlatmak istediğim öyküler kendi sonlarını yarattı ve her bir öykü de diğerinin kapısını açtı. Çoğu öykümün başlangıçla sonlanması bir o kadar planlı, bir o kadar da doğaldı.


Söyleşi 7





- En son okuduğunuz kitabın adı nedir? İzlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?

Aziz Nesin’in Bay Düdük kitabını okudum. Son zamanlarda okurken en çok keyif aldığım kitap buydu diyebilirim. Mizahla ilgilenen herkesin okuması gereken bir yazar Aziz Nesin. Ülkemizin ironik ayrıntılarını mizahi bir dille öyküleştiriyor. Okuyucuya bir farkındalık sunan yazarlardan. Kitabın en sevdiğim öyküsü aynı zamanda kitaba adını da veren Bay Düdük oldu. Türkiye’nin ironik ayrıntılarıyla dolu bu öykü en sevdiğim öyküler arasına girdi. İçinde bulunduğumuz şu zamanda Bay Düdük okumak, Aziz Nesin okumak, hepimize iyi gelecektir.

Söyleşi 5

 



BATIKAN KÖSE İLE SÖYLEŞİ

Eren Mutluay

İletişim Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler ile edebiyat dünyasına söz oyunları ve çağrışımlarla dolu öyküleriyle giriş yapan Batıkan Köse, ikinci kitabı Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap’la bize farkındalık yaratan sivri dilli öyküler sunuyor. Kitabın öne çıkan “Bir Memurun İntiharı” , “Hüznün Saltanatı ve Mizahın Demokrasisi” , “Noktalı Virgülle Biten Bir Öykü” adlı öyküleri üzerinden konuşmaya başladığımız Köse’yle yarattığı öykü dünyası, şahsi öykü dili ve yeni çalışmaları üzerine konuştuk.

 

Bir Memurun İntiharı” , “Hüznün Saltanatı ve Mizahın Demokrasisi” , “Noktalı Virgülle Biten Bir Öykü” Bu üç ayrı öyküde ortak bir eleştiri var sanki, kitabın tümüne yayılan bir bürokrasi hakimiyeti seziliyor burada, ne dersiniz?

Kitabın geneline yayılmış bir tema bu, bürokrasi karşısında her insanın ne kadar küçük olduğunu anlatıyorum. Bu ister bir komedyen, ister bir memur, ister bir yazar olsun. Bürokrasinin hâkim olduğu o devasa yapılara girdiğimiz an bizi kuşatan bir otoriteyle karşılaşıyoruz. Onun kurallarına göre yaşıyoruz. Hiciv, mizahın en güçlü aracıdır. Kitleleri harekete geçirebilme ve toplumu değiştirebilme gücü vardır. Öykülerimde bürokrasinin tuhaflığına başkaldıran kahramanları anlatarak okura umut vermek istiyorum.

Söyleşi 6

 




1)      Öykü yazma süreciniz; nasıl başlarsınız, nereden yola çıkarsınız, belirli bir çalışma yönteminiz var mı?

Bir çalışma yöntemim var, genelde küçük ve tuhaf bir fikirden yola çıkıp öyküye sondan başlarım fakat bu yöntemin her zaman işe yaradığını söyleyemem. Her gün on saate yakın elimde kalemle bekler ve bir şeyler yazarım. Bu bazen bir öykü olur, bazen de akşamına nefret ettiğim bir karalama. Mesela “Robot Sevgilim” öyküsü arkadaşımla bir mağazanın müşteri hizmetlerinde beklerken yazdım. “Karşı Motelin Yanıp Sönen Mor Işığı” öyküsünü de uyuyamadığım bir gece yarısı ilkokulda çalınan kalemim aklıma gelince yazıverdim. Bazen iki-üç farklı öyküyü birleştirdiğim olur. Bazen de beni etkileyen şeyler üstünden giderim. Şu sıralar öykü kumsalında yaşayan bir güzelin güldüğü vakit kaybolan gözleriyle ilgili bir öykü yazıyorum. Bu öyküyü her zamanki yöntemime göre yazmaya başlamadım ama güzel gidiyor. Kısaca şahsi düşlerimi gerçeklerle savaştırarak yazıyorum diyebiliriz.

Söyleşi 3

 




Batıkan Köse Röpörtaj Soruları

Henüz 25 yaşında genç bir yazar olarak bugüne dek iki öykü kitabı (Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler, 2015 - Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap, 2017) yayımladınız. Genç yaşta bu kadar üretken olabilmeyi neye borçlusunuz?

                Vaktimi iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Yıllardır gün içinde okuyup yazmaktan başka bir alışkanlığım olmadı. Her zaman sonraki hedefe doğru planlar yaparak edebiyatın içinde olmayı sürdürdüm. Sabahları işe gider gibi kalkıp yazıyor, okuyor, düşünüyorum. Sonuç olarak da ortaya bir şeyler çıkıyor.

Söyleşi 4

 

 



  1. Sizin için iyi bir hikaye nedir? Nasıl bir hikaye sizi heyecanlandırır?

 

Dilin, olay örgüsünü nasıl yönlendirdiğini görmek hoşuma gidiyor. “İşte iyi bir öykü,” diyerek son tümcesine kadar okuduğum öykülerin çoğu ortak noktasından biri bu. Olay örgüsünün dil ile dengeli bir ilişki içinde olması gerektiğine inanıyorum. Dil, yaratıcı bir özgünlüğe ulaşmalı ve anlatıcının kahramanın başına getirdikleriyle olay doğal bir sona kavuşmalı. Tabii bu işin teknik kısmı, bazı ender öyküler merkezini göstermeden bize dokunabiliyor. Olay örgüsünü dilin içine gizleyip hayatın gülünç oyunlarını gösteren öykülerin beni epey heyecanlandırdığını söyleyebilirim. Yazarın sevdiğim bir tümceyi nasıl kurduğunu düşünmek, öykü içindeki dil oyunlarını yakalamak, okuma sırasında bana keyif veriyor. Öyküde biraz kendimi buluyor, biraz da kıskanıyorsam son tümceyi okur okumaz kendi kendime “İşte iyi bir öykü,” diyorum.

Söyleşi: Bahadır Cüneyt Yalçın ile Gülücük Dergisi

 



1. Issız bir adaya düşseniz nasıl kurtulacağınızı hayal edersiniz?

 

Palmiyelerden sandal yapar, su kaplumbağalarını eğitir, Hindistan cevizlerinden güvertemi inşa ederken vergi dairesi beni bulur.

 

2. Sizi en çok güldüren 5 kitabı paylaşır mısınız?

 

Tuhaf gelebilir ama bu kitaplara çok gülüyorum: Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tutunamayanlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Benim De Söyleyeceklerim Var, Çavdar Tarlasında Çocuklar.


Söyleşi 2

 


   

  + Metropol hikâyeleri anlatıyorsunuz ama şehir, bazen İstanbul değil de hayali bir şehir gibi geliyor. Sizin edebiyatınızda şehir nasıl bir yer veya İstanbul’da yaşadığınız için İstanbul ne kadar etkiliyor yazdıklarınızı?

Hayalimdeki şehri kurarken İstanbul’dan yola çıktım ve hala da bu hayali şehri düşlerimle genişletmeye devam ediyorum. Şemsiyemi açmadan bulutların bıraktığı öykü tohumlarını yakalıyorum. Her köşe başında intihar kabinleri olduğunu, aramızda dolaşan tanrılar ve çeşitli ilham perileri olduğunu düşünüyorum. Elime yeşil kalemimi alıp bulutlarla, ilham perileriyle, güneşle ve hayali dostlarımla konuşuyorum. Her öyküde şehrime güzel bir ayrıntı eklemeye çalışıyorum. Bu bazen öykü satan bir dükkan, bazen de yaratıcı intihar fikirleri bulan bir departman oluyor. Her yedi saniyede bir İstanbul’daki bir gencin masum düşlerinin gerçeklik karşısında yenilgiye uğradığını varsayıyorum. Benim edebiyatımdaki şehirde bunlar daha masalsı bir havada gerçekleşiyor. İstanbul insanı inciten gerçeklerle dolu bir labirent. Bu labirentten ne kadar şikâyetçi olsam da İstanbul, düşlerle büyümeye müsait muhteşem bir şehir ve beni besliyor.

BİR ÖYKÜNÜN MACERASI

 


BATIKAN KÖSE

BİR ÖYKÜNÜN MACERASI

ŞAHSİ DÜŞLER ONUR KIRICI GERÇEKLER

“Tam bir güzeli öpecekken dişleri döküldü…”

Tüm ders bunu tekrarladım. Defterin kenarına not alıp bekledim. Yanımdakilere sordum.

“Rüyanda hiç dişlerin döküldü mü?”

“Ne?”

“Rüyanda diyorum. Dişlerin hiç döküldü mü?”

Her Zaman Üç Kadın Vardır

 



Dramatik yapıda erkek bir kahraman için her zaman üç kadın vardır. Güvenli, ideal ve seksi. Hatta tanışma sıraları bile bu şekildedir. Güvenli kadın genelde eşidir. Ne yaparsa yapsın yanındadır. Ona tuhaf bir bağlılığı vardır. Önemsemez tavırlara sahip olsa da asla ihanet etmez. Adamımız kıskançlıkları ve takıntıları artarken ideal olanla umursamazca tanışır. Aklında çok bir yer etmez. Çünkü ideal olanın görünenin arkasında kusurları olabileceğine inanır. Arkasından seksi olanla tanışır. Seksi olan sadece görünüştür, kabuktur, etikettir, markadır, tanınmışlık ya da bir isimden ibarettir. İdeal çocuksudur, kusurları tatlıdır, iğneleyici konuşur. Seksi ve idealin karıştırıldığı da olur.

Üç Dev Adam

 



1973 yılında Stan Lee Spiderman’in 127’inci sayısını yazadursun, yönetmenimiz Tevfik Fikret Uçak, Üç Dev Adam adlı filmiyle ilk defa Marvel evreninin popüler kahramanları olan Spiderman ve Captain America’yı beyazperdeye taşıdı.