21 Haziran 2021 Pazartesi

Söyleşi 5

 



BATIKAN KÖSE İLE SÖYLEŞİ

Eren Mutluay

İletişim Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı Şahsi Düşler ve Onur Kırıcı Gerçekler ile edebiyat dünyasına söz oyunları ve çağrışımlarla dolu öyküleriyle giriş yapan Batıkan Köse, ikinci kitabı Noktalı Virgülle Biten Bir Kitap’la bize farkındalık yaratan sivri dilli öyküler sunuyor. Kitabın öne çıkan “Bir Memurun İntiharı” , “Hüznün Saltanatı ve Mizahın Demokrasisi” , “Noktalı Virgülle Biten Bir Öykü” adlı öyküleri üzerinden konuşmaya başladığımız Köse’yle yarattığı öykü dünyası, şahsi öykü dili ve yeni çalışmaları üzerine konuştuk.

 

Bir Memurun İntiharı” , “Hüznün Saltanatı ve Mizahın Demokrasisi” , “Noktalı Virgülle Biten Bir Öykü” Bu üç ayrı öyküde ortak bir eleştiri var sanki, kitabın tümüne yayılan bir bürokrasi hakimiyeti seziliyor burada, ne dersiniz?

Kitabın geneline yayılmış bir tema bu, bürokrasi karşısında her insanın ne kadar küçük olduğunu anlatıyorum. Bu ister bir komedyen, ister bir memur, ister bir yazar olsun. Bürokrasinin hâkim olduğu o devasa yapılara girdiğimiz an bizi kuşatan bir otoriteyle karşılaşıyoruz. Onun kurallarına göre yaşıyoruz. Hiciv, mizahın en güçlü aracıdır. Kitleleri harekete geçirebilme ve toplumu değiştirebilme gücü vardır. Öykülerimde bürokrasinin tuhaflığına başkaldıran kahramanları anlatarak okura umut vermek istiyorum.


Genç bir yazarsınız, yine de şahsi bir diliniz var. Adınızı görmesek bile bir öyküyü okuduğumuz zaman “Bu bir Köse öyküsü,” diyebiliyoruz. Dil için yaptığınız özel çalışmalar var mı?

En başından beri amaçladığım şey buydu aslında. Yazarı belirsiz öyküler içinde benim öyküm kendini belli ediyorsa doğru yolda olduğumu anlıyorum. Dil, edebi metinlerin gücünü ortaya koyan bir değer. Türkçe’nin zenginliklerini bu yönde kullanarak yeni olay örgüleri ve oyunlar inşa etmek benim amacım. Ara vermeden okuyor, yazıyor ve dil üzerine düşünüyorum.

"Belki tüm klasikleri okumuşlar, tüm müzeleri dolaşmışlardı, fakat bunu ruhlarını doyurmak için değil birbirlerine üstünlük sağlamak için yapmışlardı,” diyorsunuz bir komedyeni anlattığınız öykünüzde. Burada eleştirdiğiniz bir kitle mi var?

Belirsiz bir kitlenin belirli yanlışlarını hicivle göstererek bunu mizahi bir dille öykümün çatısına ekledim diyebilirim. Yazarın görevi, okuyucuya yol göstermektir. Akımları ve biçimleri değiştirebilme gücüne sahip olmalıdır. En güçlü araçlardan biri de hicivdir. Amacım, hem edebi ve estetik değeri hem de mizahın kalitesini yüksek tutarak okuru aydınlatmak. Bunu yaparken de içinde olduğum toplumdan ayrıntılar toplayarak birtakım şeyleri kahramanın bakış açısıyla eleştiriyorum.

“Ben kimdim ki intihar edecektim?” diyor, “Bir Memurun İntiharı” adlı öykünüzün memur kahramanı. Bir öyküde kahraman karşısında yüksek bir statüye sahip olan memur, başka bir öyküde ezilen olarak karşımıza çıkıyor.

Bürokrasi sonsuz kademeleri olan bir sistemdir. Her zaman sizden daha büyük biri vardır. Hesap verdiğiniz insanların, hesap verdiği insanlar bile birileri karşısında ceketini iliklemek zorundadır. Her zaman beklenmedik bir sorun karşınıza çıkar ve beklenmedik yanıtlar alırsınız. Mizah da buradan doğar. Beklentilerin sarsılması öyküyü mizaha açık hale getirir. Memur kahramanım maaşı on iki dakikada biten, hiçbir arzusu kalmamış bir insan. İntihar, onun için yaşamak aslında, özgür olmak. “Ne büyük adamlar vardı. Ben kimdim ki intihar edecektim?” derken onların kimseden büyük olmadığını gayet iyi biliyor.

Yazının hayatınızdaki yeri nedir?

Tüm günüm yazmak ve okumakla geçiyor. Güne olabildiğince erken başlıyor ve okuyorum. Çoğu zaman okuma ve yazma beraber gidiyor. Müthiş bir tümce görüp altını çiziyorum ve onun bana yaptığı çağrışımlarla farklı bir yoldan gidiyorum. Her yazarın böyle oyunları vardır. Benim oyunum sözcüklerin peşinden giderek yeni patikalar açmak. Her zaman yeni yollar peşindeyim. Sözcüklerin içinde bir gezgin olmayı seviyorum, belli bir sınıra bağlı kalmadan hep yeni öykülerin olduğu yeni diyarlar arıyorum. Yazdıkça okuyasım, okudukça yazasım geliyor. İyi bir edebi eser ben de çocuksu bir kıskançlık uyandırıyor ve ben o yazının peşine düşüp yeni yollar çiziyorum.

Kahramanlarınız sürekli mutluluğu arıyor, mutluluk sizin için ne ifade ediyor?

Benim için mutluluk yazının kendisi. Uzun zamandır yazıyorum ve başka ne yapabilirim bilmiyorum. Bu bir zorunluluk. Yazının sonunda hissettiğim mutluluk da öyle, bir alışkanlığı tamamlamanın verdiği mutluluktan daha kuvvetli bir mutluluk. Kahramanlarımın hepsi birer arzuya sahip olan ama bu arzunun kaynağını sorgularsa ona ulaşmaya çalışmanın verdiği mutluluğu kaybetmekten korkan insanlar. Sorgulamak zorunda kaldıklarındaysa kendilerini özgür hisseden insanlar. Mutluluk benim kahramanlarım için fazlasıyla değişken ve acımasız olabiliyor. Gerçekte de böyle. Kahramanlarım hüzünlü durumlar içinde mutluluğu ararken sorgulamaya başlıyor ve arzuladıkları şeye ulaşamamanın keyfini sürmenin bir yerde haz vermediğini fark edip güvenli dünyalarını terk ediyor. Gerçek mutluluğa da böyle ulaşıyor. Neden mutlu olmak istediğimizi sorguladığımız yerde özgürlük başlıyor. Özgürlük de bize mutluluğun ulaşılması gereken bir şey değil, zaman zaman hissedilmesi gereken bir şey olduğuna inandırıyor.

Yeni çalışmalarınız var mı?

Her zaman elimde birkaç dosya vardır. Zamanının geldiğine inandığımda okuyucuya ulaşmasını istediğim birçok öyküyü aynı anda yazıyorum. Bunların içinde birkaç roman fikri de var. Dilin sınırlarını söz oyunlarıyla daha farklı bir biçimde zorlayarak yeni bir öykü anlatma niyetindeyim.

Kimin için yazıyorsunuz?

Sevdiğim herkes için yazıyorum. Yeni bir öyküyü okuma hazzını bilen okurlar için yazıyorum. Her ayrıntının peşinden gidip öyküler arasındaki ince bağlantıları keşfeden meraklı okur için ipuçları bırakıyor, onlar için tüm gün yazıyorum. Yazının değerini bilen herkes için, kendim için, kendimi daha iyi hissetmek, “Ben yaşıyorum,” diyebilmek için yazıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder