15 Aralık 2020 Salı

SIDEWAYS, MİNÖR DERTLER

 

SIDEWAYS, MİNÖR DERTLER



Hayattaki küçük anların tadını çıkarmayı bilen iki arkadaşın filmi Sideways. 2004 yılında vizyona giriyor ve özetini okuyan insanları şaşırtıyor. Çünkü bu film minör dertler hakkında. Patlamalar, CGI efektleri yok. Komedi filmlerinden alıştığımız büyük yanlış anlamalara ve takip sahneleri yok. Başınıza gelebilecek olaylar hakkında bir film Sideways.



Filmin yönetmen koltuğunda Alexander Payne var. Kendisi minör öyküler anlatmayı seven bir yönetmen. Sideways’de de bu özelliğini koruyarak keyifli ve minör bir öyküyü bizimle paylaşıyor.

Minör derken şunu kastediyorum; kimse dünyayı kurtarmaya ya da bir saldırıyı engellemeye çalışmıyor. Zaman yolculukları ya da süslü çekimlerle birlikte bu kadar da olmaz dedirten bir film değil. Başrolde bir edebiyat öğretmeni var. Kitabını yazmaya çalışıyor, bu onun için stresli ve umutsuz bir durum. Arkadaşıysa ünlü sayılabilecek bir oyuncu, yakında evleniyor ve evlenmeden önce entelektüel bir bekârlığa veda partisi düzenlemek istiyor. Yolculuğa çıkıp üzüm bahçelerinde şarap tadıyorlar, kasa kasa şarap alıyorlar.

Tabii ki iş aşka geliyor. Gönüller karışıyor, akıl başka kalp başka söylüyor. Minör olay örgüsü barındıran filmler içinde en huzurlusu ve en yalını diyebileceğimiz Sideways her açıdan başarılı. “Artık yapılmıyor,” denilen filmlerden. Her saniyesinde 90’lar sinemasının tadını veriyor. İlişkilerin, dürüstlüğün ve yapmam denilen şeylerle insanın nasıl kalıcı olarak değiştiğini vurguluyor.

Aynı anlattığı öykü gibi filmde yalın, sade, ekonomik kamera hareketlerine sahip. Biçimi içeriğiyle uyumlu bir yapım. Sallantılı kameralar, aktüel çekimler, takip sahneleri yok. Aynı senaryosu gibi kamerası da minör hareketlerle ilerliyor.

“Bu filmin karakterleri yaşıyor!” sözünü eminim çok duymuşsunuzdur. Sideways’de karakterler gerçekten yaşıyor! Hayatı başkasıyla birleştirme kararları, yeni biriyle tanışma korkusu, kendini kabul ettirme çabası ve yalnızlık içindeki karakterler siz filmi bitirdikten sonra bile zihninizde yaşamayı sürdürüyor.

Renginden kamera hareketlerine kadar doğal bir sinematografiyi benimseyen Sideways’de yönetmenlik oldukça başarılı. Alexander Payne kadraja hiçbir fazlalık kabul etmeden bizi olayların bir karakteriymiş gibi kamerayla olaya davet ediyor. Filmin görüntü yönetmeni Phedon Papamichael adeta bu tarz filmlerin aranan kişisi. Küçük bir bölgenin, küçük bir olayın vurucu çerçevelerini oluşturmak konusundaki ustalığı tartışılmaz. Phedon Papamichael bu filmde de sonsuza uzanan üzüm bağlarının arasındaki sıkışmışlığı ustalıkla görselleştiriyor. Paul Giamatti ve Thomas Haden Church kendilerine verilen rolleri genişleterek filme canlılık katıyor. Yalnız diyalogları seslendirmekle yetinmiyorlar. İkili sustuğu sahnelerde daha çok şey anlatıyor.

Şimdi ilginç bilgiler:

Filmin başarısı 2009 yılında kendini Japonya’da bir yeniden çevrimde gösteriyor. Saidoweizu adıyla filmin yeniden çekimi yapılıyor.

Başrol oyuncusu Paul Giamatti çekimlerden sonra şarapla ilgili her türlü bilgisinin sahte olduğunu itiraf ediyor ve neden kimsenin bunu önemsediğini anlamıyor. Ayrıca başrolde oynadığı için şok olduğunu ve başlangıçta bunun bir şaka olduğunu düşündüğünü söylüyor.

Sideways beş büyük eleştirmen grubundan National Board of Review, Altın Küre, BAFTA, WGA ve nihayetinde Oscar’da en iyi senaryo ödülünü kazanan ilk film.

Filmin uyarlandığı roman film vizyona girmeden bir ay önce yayımlanma şansı bulabiliyor. Aynı Paul Giamatti’nin canlandırdığı karakter gibi kitabın yazarı da zor bir kitabı yayımlama süreci geçiriyor. Alexander Payne kitabın haklarını alınca yazarın da şansı açılıyor.

Filmde adı geçen tüm şarapları yönetmen Alexander Payne seçmiş.

 

En iyi senaryo dalında Oscar’ı bulunan Sideways yaşayan karakterlere sahip, minör olay örgüsünün altında derin bir hayat felsefesi barındıran seyir zevki yüksek bir film. Biraz klişe olacak ama evet, “Artık böyle filmler yapılmıyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder